Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

Passat Turkiye Google Passat Turkiye Google

Konuyu Değerlendir: Güncel Değerlendirme :

  1. #1
    offline
    Risk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Recep YAZICI
    Üyelik Tarihi
    28/02/2011
    Yer
    İstanbul / Umraniye
    Yaş
    51
    Model
    Passat
    Motor
    1.4 TSI
    Yılı
    2010
    Mesajlar
    3.337

    Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.



    18 Mart ,

    Çanakkalede ve bu güzel yurdun dört bir köşesinde şehit düşen mehmetçiklerimizi rahmetle anıyoruz..




    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye



    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye



    Passat Turkiye

    Passat Turkiye


    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye
    Eklentilerin Önizlemesi Eklentilerin Önizlemesi Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.-10jpg  
  2. #1
    offline
    Risk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    3.337



    18 Mart ,

    Çanakkalede ve bu güzel yurdun dört bir köşesinde şehit düşen mehmetçiklerimizi rahmetle anıyoruz..




    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye



    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye



    Passat Turkiye

    Passat Turkiye


    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye
    Eklentilerin Önizlemesi Eklentilerin Önizlemesi 10.JPG  

  3. #2
    Can
    offline
    Can - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Can
    Üyelik Tarihi
    26/02/2011
    Yer
    Bayrampaşa/İstanbul
    Model
    Polo
    Motor
    1.6 TDI
    Yılı
    2014
    Mesajlar
    4.153

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Ruhları Şad olsun...
  4. #2
    offline
    Can - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Can
    Mesajlar :

    4.153

    Ruhları Şad olsun...

  5. #3
    offline
    VW_Passat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Yasin
    Üyelik Tarihi
    20/02/2011
    Yer
    Nazilli & Hanau
    Yaş
    36
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2016
    Mesajlar
    29.155
    HU TE 2016

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE !

    Ruhlari Sad olsun, allah hepsinden razi olsun
  6. #3
    offline
    VW_Passat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    29.155

    NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE !

    Ruhlari Sad olsun, allah hepsinden razi olsun

  7. #4
    offline
    HGYAYLA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    14/08/2011
    Yer
    Türkiye
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    2.288
    Kanim, Kanindir Vatanim...

    Ruhlari Sad Olsun...
  8. #4
    offline
    HGYAYLA - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    2.288

    Kanim, Kanindir Vatanim...

    Ruhlari Sad Olsun...

  9. #5
    offline
    Risk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Recep YAZICI
    Üyelik Tarihi
    28/02/2011
    Yer
    İstanbul / Umraniye
    Yaş
    51
    Model
    Passat
    Motor
    1.4 TSI
    Yılı
    2010
    Mesajlar
    3.337

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Passat Turkiye
    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye
    VW_Passat ve academian97 bunu beğendi.
  10. #5
    offline
    Risk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    3.337

    Passat Turkiye
    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

  11. #6
    offline
    sivil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Turhan
    Üyelik Tarihi
    28/02/2011
    Yer
    İstanbul
    Yaş
    57
    Model
    Passat
    Motor
    1.6 FSI
    Yılı
    2005
    Mesajlar
    6.986
    37lkd23

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Cümlesinden Allah razı olsun,makamlarını Ali eylesin.
  12. #6
    offline
    sivil - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    6.986

    Cümlesinden Allah razı olsun,makamlarını Ali eylesin.

  13. #7
    offline
    drkayzer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    08/05/2011
    Yer
    KAYSERİ
    Model
    CC
    Motor
    1.6 TDI
    Yılı
    2016
    Mesajlar
    3.743

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    mekanları cennet olsun
  14. #7
    offline
    drkayzer - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    3.743

    mekanları cennet olsun

  15. #8
    offline
    VW_Passat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Yasin
    Üyelik Tarihi
    20/02/2011
    Yer
    Nazilli & Hanau
    Yaş
    36
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2016
    Mesajlar
    29.155
    HU TE 2016

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Bir türlü Canakkale Sehitligine gidip bir Dua okuman nasip olmadi, bu sene Istanbul a gitmiyoruz mutlaka ugramak istiyorum .
  16. #8
    offline
    VW_Passat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    29.155

    Bir türlü Canakkale Sehitligine gidip bir Dua okuman nasip olmadi, bu sene Istanbul a gitmiyoruz mutlaka ugramak istiyorum .

  17. #9
    offline
    srcn09 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Sercan Ağaoğlu
    Üyelik Tarihi
    17/02/2011
    Yer
    İstanbul
    Yaş
    31
    Model
    Jetta
    Motor
    1.2 TSI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    19.615
    34 JB 0257

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Bunlarda benden olsun

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye
  18. #9
    offline
    srcn09 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    19.615

    Bunlarda benden olsun

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

  19. #10
    offline
    efe-2007 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    ERCAN
    Üyelik Tarihi
    06/03/2012
    Yer
    adana
    Motor
    1.6 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    29

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    ruhları şad olsun
  20. #10
    offline
    efe-2007 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    29

    ruhları şad olsun

  21. #11
    offline
    dirlik - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    23/08/2011
    Yer
    Ankara
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 TSI
    Yılı
    2010
    Mesajlar
    3.016
    06

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Ruhunuz şad olsun.Allah mekanınızı cennet eylesin.
  22. #11
    offline
    dirlik - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    3.016

    Ruhunuz şad olsun.Allah mekanınızı cennet eylesin.

  23. #12
    offline
    solarapex - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    İsa
    Üyelik Tarihi
    19/05/2011
    Yer
    ankara
    Yaş
    49
    Model
    Passat
    Motor
    1.4 TSI
    Yılı
    2016
    Mesajlar
    1.456
    06 ACT 110

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Allah hepsinden razı olsun.Ruhları şad olsun.
  24. #12
    offline
    solarapex - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    1.456

    Allah hepsinden razı olsun.Ruhları şad olsun.

  25. #13
    offline
    academian97 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Enis
    Üyelik Tarihi
    19/10/2011
    Yer
    25
    Yaş
    41
    Model
    Passat
    Motor
    1.6 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    1.227

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Farklı bir cephe; Galiçya.

    Bütün şehidlerimizin ruhları şad olsun, bir fatiha daha okuyalım lütfen.

    (Yer: Budapeşte)

    Passat Turkiye
    Passat Turkiye
    Passat Turkiye
    Passat Turkiye
    Passat Turkiye
    VW_Passat bunu beğendi
  26. #13
    offline
    academian97 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    1.227

    Farklı bir cephe; Galiçya.

    Bütün şehidlerimizin ruhları şad olsun, bir fatiha daha okuyalım lütfen.

    (Yer: Budapeşte)

    Passat Turkiye
    Passat Turkiye
    Passat Turkiye
    Passat Turkiye
    Passat Turkiye

  27. #14
    offline
    Y_o_L_c_U_38 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Dursun
    Üyelik Tarihi
    09/05/2011
    Yer
    belçika & kayseri
    Yaş
    40
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    13.797
    1-BSE 531

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    allah (cc) hepsine gani gani rahmet eylesin, ruhlari saad olsun..
  28. #14
    offline
    Y_o_L_c_U_38 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    13.797

    allah (cc) hepsine gani gani rahmet eylesin, ruhlari saad olsun..

  29. #15
    offline
    ugurdemirel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    UĞUR
    Üyelik Tarihi
    22/10/2011
    Yer
    rize
    Model
    Passat
    Motor
    1.6 TDI
    Yılı
    2011
    Mesajlar
    85
    53 LA 116

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Ruhları Şad olsun . Allah Hepsine Rahmet Eylesin.
  30. #15
    offline
    ugurdemirel - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    85

    Ruhları Şad olsun . Allah Hepsine Rahmet Eylesin.

  31. #16
    bjk
    offline
    bjk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Erkan
    Üyelik Tarihi
    13/10/2011
    Yer
    Mersin
    Yaş
    44
    Model
    Caddy
    Motor
    1.6 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    1.389
    Tüm şehirlerin mekanı cennet olsun Allah razi olsun hepsinden

    Sent from my GT-I9100 using Tapatalk
  32. #16
    offline
    bjk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    bjk
    Mesajlar :

    1.389

    Tüm şehirlerin mekanı cennet olsun Allah razi olsun hepsinden

    Sent from my GT-I9100 using Tapatalk

  33. #17
    offline
    drozia - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    İSMAİL
    Üyelik Tarihi
    26/02/2011
    Yer
    ADANA
    Yaş
    53
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2009
    Mesajlar
    18.016

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

       srcn09 Nickli Üyeden Alıntı
    Bunlarda benden olsun

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye
    Sercan bu fotoğraflar çok etkileyici.. insanın tüyleri ürperiyor. Teşekkür ederim kardeşim. Gitmek nasip olmadı daha..
  34. #17
    offline
    drozia - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    18.016

       srcn09 Nickli Üyeden Alıntı
    Bunlarda benden olsun

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye
    Sercan bu fotoğraflar çok etkileyici.. insanın tüyleri ürperiyor. Teşekkür ederim kardeşim. Gitmek nasip olmadı daha..

  35. #18
    offline
    orko13 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    25/05/2011
    Yer
    manisa
    Model
    Passat
    Motor
    1.4 TSI
    Yılı
    2011
    Mesajlar
    251
    45 KS 757

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Allah hepsinden razı olsun..
  36. #18
    offline
    orko13 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    251

    Allah hepsinden razı olsun..

  37. #19
    offline
    ekonomistt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Ersin
    Üyelik Tarihi
    15/07/2011
    Yer
    Ankara
    Model
    CC
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    742

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.

    Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke'deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine'ye gider. Medine'de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı'dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür.


    Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî'de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah'a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlıkduyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur.

    Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı'ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar:

    "Sizde Osmanlı'ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?" Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi:

    "Allah ve Resûl'ünün muhabbeti, Osmanlı'yı sevmemi gerektirir." Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:

    "Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."

    1915 senesinde Medine'de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır.

    1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.

    Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:

    "Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:

    "Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."

    Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?

    Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.

    Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:

    "O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"

    Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm'ın ve Allah'ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.


    Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor!

    Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim.

    Alman Subay Sanders anlatıyor:

    Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu.
    Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk.

    Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki:

    –Şu koşan asker ne diyor?

    –Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.

    Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.
    srcn09, VW_Passat, sivil ve 1 diğerleri bunu beğendi.
  38. #19
    offline
    ekonomistt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    742

    Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.

    Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke'deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine'ye gider. Medine'de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı'dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür.


    Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî'de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah'a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlıkduyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur.

    Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı'ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar:

    "Sizde Osmanlı'ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?" Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi:

    "Allah ve Resûl'ünün muhabbeti, Osmanlı'yı sevmemi gerektirir." Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:

    "Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."

    1915 senesinde Medine'de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır.

    1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.

    Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:

    "Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:

    "Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."

    Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?

    Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.

    Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:

    "O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"

    Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm'ın ve Allah'ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.


    Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor!

    Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim.

    Alman Subay Sanders anlatıyor:

    Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu.
    Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk.

    Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki:

    –Şu koşan asker ne diyor?

    –Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.

    Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.

  39. #20
    offline
    academian97 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Enis
    Üyelik Tarihi
    19/10/2011
    Yer
    25
    Yaş
    41
    Model
    Passat
    Motor
    1.6 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    1.227

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Abi gözlerim doldu, ellerine sağlık.
  40. #20
    offline
    academian97 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    1.227

    Abi gözlerim doldu, ellerine sağlık.

  41. #21
    offline
    Beraat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    23/10/2011
    Yer
    ANKARA
    Motor
    1.6 FSI
    Yılı
    2006
    Mesajlar
    94
    06 CCC 383

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Var mı böylesine şanlı bir tarih daha?Var mı vatan uğruna canlarını hiçe sayan bir millet daha?Değerini bilmeyenler, bilipte ısrarla inkar edenler utansın!Ama unutmayınız ki biz bu vatanı canla, başla aldık ve ufacık bir parçası için canla ,başla savaşırız yinede kimselere bir karış vermeyiz.Allah Türk'ü korusun, ruhları şad olsun.
  42. #21
    offline
    Beraat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    94

    Var mı böylesine şanlı bir tarih daha?Var mı vatan uğruna canlarını hiçe sayan bir millet daha?Değerini bilmeyenler, bilipte ısrarla inkar edenler utansın!Ama unutmayınız ki biz bu vatanı canla, başla aldık ve ufacık bir parçası için canla ,başla savaşırız yinede kimselere bir karış vermeyiz.Allah Türk'ü korusun, ruhları şad olsun.

  43. #22
    offline
    VW_Passat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Yasin
    Üyelik Tarihi
    20/02/2011
    Yer
    Nazilli & Hanau
    Yaş
    36
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2016
    Mesajlar
    29.155
    HU TE 2016

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

       ekonomistt Nickli Üyeden Alıntı
    Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.

    Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke'deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine'ye gider. Medine'de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı'dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür.


    Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî'de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah'a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlıkduyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur.

    Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı'ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar:

    "Sizde Osmanlı'ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?" Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi:

    "Allah ve Resûl'ünün muhabbeti, Osmanlı'yı sevmemi gerektirir." Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:

    "Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."

    1915 senesinde Medine'de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır.

    1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.

    Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:

    "Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:

    "Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."

    Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?

    Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.

    Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:

    "O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"

    Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm'ın ve Allah'ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.


    Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor!

    Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim.

    Alman Subay Sanders anlatıyor:

    Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu.
    Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk.

    Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki:

    –Şu koşan asker ne diyor?

    –Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.

    Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.
    Gercekten yikildim tüylerim ürperdi ve insanin gözü doluyor

    Allah razi olsun senden bu güzel paylasim icin.
    mgalip bunu beğendi
  44. #22
    offline
    VW_Passat - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    29.155

       ekonomistt Nickli Üyeden Alıntı
    Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.

    Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke'deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine'ye gider. Medine'de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı'dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür.


    Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî'de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah'a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlıkduyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur.

    Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı'ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar:

    "Sizde Osmanlı'ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?" Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi:

    "Allah ve Resûl'ünün muhabbeti, Osmanlı'yı sevmemi gerektirir." Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:

    "Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."

    1915 senesinde Medine'de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır.

    1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.

    Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:

    "Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:

    "Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."

    Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?

    Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.

    Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:

    "O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"

    Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm'ın ve Allah'ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.


    Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor!

    Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim.

    Alman Subay Sanders anlatıyor:

    Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu.
    Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk.

    Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki:

    –Şu koşan asker ne diyor?

    –Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.

    Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.
    Gercekten yikildim tüylerim ürperdi ve insanin gözü doluyor

    Allah razi olsun senden bu güzel paylasim icin.

  45. #23
    offline
    cumhur.bahar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Cumhur Bahar
    Üyelik Tarihi
    29/04/2011
    Yer
    istanbul
    Yaş
    47
    Model
    Golf
    Motor
    1.4 TSI
    Yılı
    2011
    Mesajlar
    180
    34FY4694

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Çocuklarımızı çanakkaleye getirelim, onlara ingilizlerin anzakların Neden geldiğini anlatalım.
    üç kuruşluk tarihleriyle çanakkalede ne aradıklarını bilmeyen ulusların enden orada olduklarını iyice anlatalım.
    Canakkale Icinde Vurdular Beni [Yüksek Kalite Mutlaka Izleyin Ve Dinleyin] - YouTube
  46. #23
    offline
    cumhur.bahar - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    180

    Çocuklarımızı çanakkaleye getirelim, onlara ingilizlerin anzakların Neden geldiğini anlatalım.
    üç kuruşluk tarihleriyle çanakkalede ne aradıklarını bilmeyen ulusların enden orada olduklarını iyice anlatalım.
    Canakkale Icinde Vurdular Beni [Yüksek Kalite Mutlaka Izleyin Ve Dinleyin] - YouTube

  47. #24
    offline
    vestel1900 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    29/05/2011
    Yer
    istanbul
    Model
    Passat
    Motor
    1.4 TSI
    Yılı
    2011
    Mesajlar
    348

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    tüm şehitlerin mekanı cennet olsun
  48. #24
    offline
    vestel1900 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    348

    tüm şehitlerin mekanı cennet olsun

  49. #25
    offline
    mgalip - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    MURAT DORLAY
    Üyelik Tarihi
    30/12/2011
    Yer
    İZMİR
    Model
    Passat
    Motor
    1.6 MPI
    Yılı
    2011
    Mesajlar
    1.393
    40 DH 301

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

       ekonomistt Nickli Üyeden Alıntı
    Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.

    Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke'deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine'ye gider. Medine'de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı'dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür.


    Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî'de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah'a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlıkduyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur.

    Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı'ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar:

    "Sizde Osmanlı'ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?" Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi:

    "Allah ve Resûl'ünün muhabbeti, Osmanlı'yı sevmemi gerektirir." Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:

    "Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."

    1915 senesinde Medine'de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır.

    1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.

    Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:

    "Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:

    "Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."

    Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?

    Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.

    Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:

    "O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"

    Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm'ın ve Allah'ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.


    Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor!

    Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim.

    Alman Subay Sanders anlatıyor:

    Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu.
    Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk.

    Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki:

    –Şu koşan asker ne diyor?

    –Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.

    Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.
    eyvallah kardeşim allah senden rahmetini eksik etmesin gönüllerimize su serptin işin gücün rast gitsin allah gönlüne göre versin .ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUM.her şey dilediğince olsun fani dünyada.Murat galip.
  50. #25
    offline
    mgalip - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    1.393

       ekonomistt Nickli Üyeden Alıntı
    Tarihler 1928 yılını göstermektedir. Osmanlının son devir âlimlerinden, ilmi ile amil Alasonyalı Cemal Öğüt Hocaefendi hacca gider. Cumhuriyet yeni kurulmuş, hızlı bir değişim yaşanıyor, Çanakkale savaşının üzerinden de on yılı aşkın bir zaman geçmiştir.

    Cemal Öğüt Hocaefendi Mekke'deki vazifesinin tamamladıktan sonra Medine'ye gider. Medine'de her zamankinden fazla kalır. Bu esnada Osmanlı coğrafyasının değişik bölgelerinden gelen hacılarla istişarelerde bulunur. Osmanlı devleti yıkılmıştır, Osmanlı'dan geri kalan toprakların büyük çoğunluğu ya işgal altındadır ya da sömürge durumuna düşmüştür.


    Cemal Öğüt Hocaefendi vaktinin çoğunluğunu Mescid–i Nebevî'de geçirir. Bu arada Efendimizin türbesindeki görevlilerle yakınlık hâsıl olur. Hiçbir dünyalık beklemeden, sadece Resûlullah'a sevgi ve muhabbetinden dolayı türbeye hizmet eden bu güzel insan da Cemal Öğüt Hocaefendiye yakınlıkduyar ve güzel bir dostluk kurulmuş olur.

    Cemal Öğüt Hocaefendi türbedarla yaptığı sohbetlerde bir şey dikkatini çeker. Türbedar Osmanlı devletine son derece bağlıdır, hatta o kadar ki Osmanlı adı geçtiği yerde muhakkak bir hürmet ifadesi belirtisi gösteriyordu. Bu nuranî ihtiyarın Osmanlı'ya bu derece bağlı ve hürmetli olması Cemal Öğüt Hocaefendinin merakımı celbeder, bir gün sorar:

    "Sizde Osmanlı'ya karşı derin bir sevgi ve muhabbet görüyorum, bunun özel bir sebebi var mı?" Nurani ihtiyar derin bir düşünceye daldı, kısa süre sonra başını kaldırdı ve şöyle dedi:

    "Allah ve Resûl'ünün muhabbeti, Osmanlı'yı sevmemi gerektirir." Cemal Öğüt Hocaefendi bu açıklamadan pek bir şey anlamaz. Anlamadığı da zaten yüz hatlarından anlaşılmıştır. Türbedar pek fazla bilgi vermek niyetinde değildir, ancak Cemal Öğüt Hocaefendi bir şeylerin olduğunu anlar ve ısrar eder. Nur yüzlü ihtiyar anlatmaya devam eder:

    "Osmanlı'yı sevmem için şu anlatacağım hâdise yeter de artar bile."

    1915 senesinde Medine'de başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır.

    1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostu ile sizinle olduğu gibi yakınlık oluştu, sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.

    Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:

    "Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:

    "Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."

    Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?

    Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.

    Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimize bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:

    "O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"

    Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm'ın ve Allah'ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.


    Yetiş ya Muhammed Kur-an’ın elden gidiyor!

    Çanakkale en zorlu günlerinden birini geçiriyor. Küffar ordusunun askerleri ilk defa karaya ayak basmıştır, ellerindeki üstün silah ve teçhizatla saldırıya geçerler. O zamanlar Osmanlı'nın müttefiki olan Almanya ordusuna mensup bazı subaylar da cephede bulunmaktadır. Şimdi bu subaylardan birine kulak verelim.

    Alman Subay Sanders anlatıyor:

    Çok dehşetli bir saldırı karşısında kalmıştık. Karaya çıkan İngiliz askerlerini gemiden top atışları ve makineli tüfekler destekliyordu. Bulunduğumuz siperlerden değil hareket etmek, en küçük bir hareket belirtisi bile onlarca mermiyi hemen o hareket noktasına çekiyordu.
    Mevzilerden elini kaldıranın eli, miğferini kaldıranın miğferi parçalanıyordu. Böyle bir sağanak altında çaresizlik içinde beklemekten başka bir şey yapamıyorduk.

    Bu şekilde ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden bulunduğum yerden yaklaşık on beş metre uzağımızdan korkunç bir ses geldi. Sesle birlikte bir Türk askeri siperden kalktı, düşmana doğru koşmaya başladı. Hem koşuyor hem kollarını sağa sola sallıyor, hem de sesi çıktığı kadar bağırıyordu. Yanımda bulunan tercümanıma dedim ki:

    –Şu koşan asker ne diyor?

    –Komutanım! "Yetiş ya Muhammed Kitabın elden gidiyor!" diye bağırıyor.

    Böyle bir manzarayı tarih görmemiştir. Asker sanki üzüm toplar gibi düşman mermilerini elleriyle topluyordu. Onu gören diğer askerler de siperlerinden hareketlendi ve o anda çok çetin bir savaş başladı. Kısa zaman sonra karaya çıkan İngiliz birliğinden geriye yerde yatan asker cesetlerinden başka bir şey görünmüyordu.
    eyvallah kardeşim allah senden rahmetini eksik etmesin gönüllerimize su serptin işin gücün rast gitsin allah gönlüne göre versin .ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUM.her şey dilediğince olsun fani dünyada.Murat galip.

  51. #26
    offline
    ekonomistt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Ersin
    Üyelik Tarihi
    15/07/2011
    Yer
    Ankara
    Model
    CC
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    742

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Cumlenizden Allah razi olsun, ben sadece paylastim, ecdad bunlari yasamis, Allah onlardan razi olsun, bizleri mahserde onlara karsi boynumuz bukuk birakmasin
  52. #26
    offline
    ekonomistt - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    742

    Cumlenizden Allah razi olsun, ben sadece paylastim, ecdad bunlari yasamis, Allah onlardan razi olsun, bizleri mahserde onlara karsi boynumuz bukuk birakmasin

  53. #27
    offline
    mgalip - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    MURAT DORLAY
    Üyelik Tarihi
    30/12/2011
    Yer
    İZMİR
    Model
    Passat
    Motor
    1.6 MPI
    Yılı
    2011
    Mesajlar
    1.393
    40 DH 301

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

       ekonomistt Nickli Üyeden Alıntı
    Cumlenizden Allah razi olsun, ben sadece paylastim, ecdad bunlari yasamis, Allah onlardan razi olsun, bizleri mahserde onlara karsi boynumuz bukuk birakmasin
    amin allah razı olsun konuyu açan risk kardeşime de ayrıca tk.ler ellerine sağlık kardeşPassat Turkiyebu mübarekleri anmak ve dualarımızı eksik etmemek bizim vazifemiz.ruhları şad olsun.Passat Turkiye
  54. #27
    offline
    mgalip - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    1.393

       ekonomistt Nickli Üyeden Alıntı
    Cumlenizden Allah razi olsun, ben sadece paylastim, ecdad bunlari yasamis, Allah onlardan razi olsun, bizleri mahserde onlara karsi boynumuz bukuk birakmasin
    amin allah razı olsun konuyu açan risk kardeşime de ayrıca tk.ler ellerine sağlık kardeşPassat Turkiyebu mübarekleri anmak ve dualarımızı eksik etmemek bizim vazifemiz.ruhları şad olsun.Passat Turkiye

  55. #28
    offline
    SELÇUK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Üyelik Tarihi
    28/02/2011
    Yer
    İSTANBUL
    Model
    Passat
    Motor
    1.4 TSI
    Yılı
    2014
    Mesajlar
    9.680

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Bu vatan için tek damla kanı toprağa düşen şehit ve gazilerimize sonsuz teşekürler...

    Ruhları şad olsun....
  56. #28
    offline
    SELÇUK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    9.680

    Bu vatan için tek damla kanı toprağa düşen şehit ve gazilerimize sonsuz teşekürler...

    Ruhları şad olsun....

  57. #29
    offline
    kuscugokhan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Gökhan
    Üyelik Tarihi
    29/10/2011
    Yer
    Ukrayna(BURSA)
    Yaş
    45
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 FSI
    Yılı
    2007
    Mesajlar
    2.045
    AH 4796 MH

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Cumlesinden Allah razi olsun.Mekanlarinda rahat etsinler insallah...

    Oralari her Turkun mutlaka gezmesi lazim..Bende cok istiyordum ama bir turlu nasip olmadi..Insallah bende bir gun gider ve oralari gezerim...
  58. #29
    offline
    kuscugokhan - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    2.045

    Cumlesinden Allah razi olsun.Mekanlarinda rahat etsinler insallah...

    Oralari her Turkun mutlaka gezmesi lazim..Bende cok istiyordum ama bir turlu nasip olmadi..Insallah bende bir gun gider ve oralari gezerim...

  59. #30
    offline
    mert - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Adı
    Mert
    Üyelik Tarihi
    28/02/2011
    Yer
    Istanbul
    Yaş
    54
    Model
    Passat
    Motor
    2.0 TDI
    Yılı
    2012
    Mesajlar
    3.616
    34 HM 8627

    Cevap: Ey Bu Topraklar İçin Toprağa Düşmüş Asker.

    Ruhları Şad,
    Mekanları cennet olsun.
    Onlar olmasaydı , hiç birimiz bu günlerimizi yaşayamazdık.

    Bunlarda benden ;

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye
  60. #30
    offline
    mert - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Mesajlar :

    3.616

    Ruhları Şad,
    Mekanları cennet olsun.
    Onlar olmasaydı , hiç birimiz bu günlerimizi yaşayamazdık.

    Bunlarda benden ;

    Passat Turkiye

    Passat Turkiye

12 Son