PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Otomotiv CO2 emisyonu (greenhouse gazları) üzerine



Selres
12 10 2015, 09:40
Arkadaşlar Ömür beyin yazısını paylaşmak istedim. Umarım sizde beğenirsiniz.

Otomotiv CO2 emisyonu ( greenhouse gazları ) vakası üzerine

Tüm araçlarda araçların piyasaya çıkan tasarımlarının CO2 salınım değerleri Avrupa Birliği normlarına göre sınırlandırılmıştır.
Yani bir araç tasarlanırken CO2 değerinin kendi segmentine göre belirli değer salacak şekilde düşünülmesi gereklidir. Araçların km si arttıkça belirli periyodlarda servislerde bu değer kontrol edilir. Ancak bahse konu olan aracın tasarlanma değeri ile ilgilidir.
Peki CO2 emisyonu nasıl düşürülür? ya da belirli değerde olabilmesi için nasıl tasarlanması gerekir?
Bu araçların komple tasarımının ataleti ile ilgilidir. Bunu etkileyen faktörler motor, şasi, şanzuman ve özellikle süspansiyondur.
2000 li yılların başında bütün firmalar araç CO2 emisyon değerlerini belirli değerin altında tutmak için çalışmalarına hız verdiler. Bunun için araç ağırlıklarının azaltılması hayati idi. Çünkü ancak daha az bir kütleye sahipseniz bu değer lineer olarak düşebilirdi.
Bunun için firmalar önce araçların şaselerinin saç kalınlıklarını düşürmeyi denediler. Al ve Mg alaşımları ile şaselerin ağırlıkları düşürüldü bazı büyük firmalardan başlayarak. Bu arada paralel olarak motor parçalarının malzemelerinin değiştirilmesi gerekti.
Örneğin demirin özgüm ağırlılğ 7.4 g/cm3 iken alüminyum un ise 2.7 g/cm3 idi.
Mg ise daha düşük. Ancak burada önemli olan bu malzeme ham özgül ağırlık farklarının gözetilmesinden dolayı bu ürünler hangi proseslerde üretilebilecek ve hangi tasarımlara sahip olabileceklerdi. Çünkü ne değişiklik yapılırsa yapılsın DVP denilen ( Design Verification Plan ) yani tasarım doğrulamada öngürülen tüm testlerde önce komponent olarak sonra da tüm aracın bütünü olarak geçmeli idi.
Bunun için önce alüminyum döküm braket, debriyaj karterleri, kam yatakları gibi parçalar alüminyum olarak tasarlanıp üretildi. Benim de içinde bulunduğum bu dünyada artık çoğu ürün pik dökümden ya da saç metalden alüminyum a dönüyordu. Bir kısım malzeme döküm üretilirken bazı malzemeler dövme olarak kalıyordu.
Ancak saç şekillendirme uzun yıllar dünyada üretici kitlesini oluşturmuş ve binlerce tedarikçi bu konuda faaliyet gösteriyordu. Bunu yenmek ve döküme geçmek kolay değildi.
Yalnız bir sorun daha vardı. Yalnızca motordan daha az yoğunluklu parça üretmek komple aracın CO2 emisyonunu ya da salsığı zararlı gazları düşürmeye yetmiyordu. Saç şaselerin daha düşük özgül ağırlıklı malzemelerden üretilmesi ile tam birebir etki vermiyordu.
Çözüm süspansiyondan idi. Çünkü süspansiyon unsprung weight denilen yayların arasındaki kısım olarak aracı taşıdığı için çok daha fazla bir şekilde CO2 emisyonunu düşürebilecekti.
Yalnız tüm bunlar inovasyon , tasarım, ar-ge ve ürün geliştirme süreçleri gerektiriyordu. Bu çalışmalar ekiplerin çabaları ve tasarım mühendisleri ile olabilirdi. Milyarlarca dolarlık simülasyon programları destek olacaktı ancak işin özünde insan vardı.
Bu bazı şirketleri bu çalışmaya isteksiz kılmakla beraber bazı şirketleri istekliliğe yöneltti. Çünkü bazı şirketler tasarım çekirdekli, bazıları satın alma çekirdekli bazı şirketler ise satış özlü şirketlerdi. Yani o disipline daha fazla önem vererek karlılıklarını sağlıyorlardı.
VW ve diğer otomotiv şirketleri satın alma özlü şirketler haline geldi benim görüşüme göre. Zararlı gaz salınımlarındaki iddialrın sonucunu elimizde data olmadan kesin bilemeyiz ancak VW CEO su bunu kabul ettiği için doğru kabul ediyoruz. Aslında belki de bu konuda çalışmalar yapan çok firma var , belki de bazılarında belki de bir çoğunda bu durum sözkonusu. Ancak burada vurgulamak istediğim firmalar ile ilgili değil tamamen tasarım doğası ve bunun ülke ve firma kültürü olarak benimsenmesi ile ilgili.
İşin püf noktası tedarikçilerinden satın aldığı ürünleri tüm bu şirketlerin araçlarına ortak kullanmak isteyen şirketler ile ilgili. Çünkü bu durumda farklı araçlara aynı süspansiyon ya da aynı parçaları kullanmak sinerjik gibi ancak her aracın komple tasarım ve testi doğrulandığı taktirde kabul edilebilir. Bu aslında güzel bir düşünce ancak bu istek yıllarca süren ar-ge çalışmalarının sonucu olarak ortaya çıkmak zorunda. Sonuçta vizyon misyon gibi beraber kullanılan terimleri gerçekten ortaya çıkarmak STRATEJİ gerektirir. Hiç bir stratejiye karşı değilim, sadece belirtilen stratejilerin gerekleri yapılmalı.
Bu '' alırken kazanmak'' felsefesine dayana yaklaşım aslında mantıklı olmakla birlikte yine de tasarım özlülükten satın alma özlülüğe geçiş demekti. Tabi bunlar benim düşüncelerim. Karşı düşüncelere açık bir yazı..
Yani şirkette mühendislik ve tasarım eskisi gibi olması kolay değildi.
Bir aracın CO2 emisyonunun uygun sınırların içinde olamaması tamamen TASARIM problemidir. Tabi tasarım ekiplerinden bahsetmiyorum tamamen TASARIM ÖZLÜLÜK ten bahsediyorum. Core Competence diye de adlandırılan bu konu tüm dünyadaki ve ülkemizdeki şirketlere örnek olmalıdır.
Biliyorum tasarım zor geliyor. Bir sürü mühendis, tecrübelisi, yenisi ile uğraşmak ve maaş verilmek zorunda olunması rahatsız ediyor şirketketleri, ki bunlar İnsan Kaynakları direktörlüğüne sahip olanlar da bile böyle.
Hep üretim ucuz satın alma ÖZLÜ olmak böyle bir durum işte.
Apple da aynı hatayı yaptı Steve Jobs u kovarak, tasarım özlü değil kopya ve üretim özlü oldular, satış özlü oldular ama yine de TASARIM özlülüğe geri döndüler. Nokia o kadar şanslı değildi çünkü geri çağıracak bir Jobs ları yoktu .
Ne kadar büyük olursanız olun ne oldum dememeli ne olacağım demelisiniz.
Eğer tasarım özlü olursanız problem yaşamazsınız. Bunun içinde sözde değil özde ürün geliştirmeden gelen kişilerin şirket yönetiminizde olmasına gayret gösterin. Ancak bu şekilde bu noktaya yaklaşabilirsiniz. Bu bölümün bütçesini de gider değil kazanç olarak görün. Amacım sadece farklı bölümlere eleştiride bulunmak değil ancak tasarımcılar diğerlerinden daha fazla zorluk yaşayıp istediklerini , olması gerekeni hayata geçirmekte sıkıntı çekiyorlar. Bu sayede tüm şirket zorluk çeker. Ayrıca bu yazıdaki konu sadece herhangi bir şirkete has değil, çoğu şirkette bu noktada olabilir.
O yüzden tüm şirketlere tavsiyem ;
- Ar-Ge, tasarım ve ürün geliştirme pozisyonları için sakın şu programı bilen hakim gibi şeyler yazmayın, ya da saçma sapan zorularla caydırma politikası gütmeyin.
- Tasarım özlülüğün temeli genel yönetimde yatar ve hiç mahçup olmazsınız.
- Biz yalnızca üretiyoruz ya da satıyoruz diyorsanız yanılıyorsunuz, sizin de sorumluluğunuz var.
- Tasarım mühendislerinizin kıymetini iyi bilin. Onları işe alırken bir dereden su getirmeyin.
- Mühendisin markasının çalıştığı şirketin markasından daha üstün olmasına dikkat edin. Yani dünyaca ünlü şu veya bu şirkette çalışmış olmak önemli değil, hatta önyargılara sebep olabilir. Önemli olan analitik düşünebilen kişi.
- Ar-ge merkezi kurmakla ya da ar-ge cileri ucuza çalıştırmakla bir yere varamazsınız. Hatta istemeseler bile fazla verin, mutlaka kazanan siz olursunuz. Çünkü ar-ge cilik bilmem ne programını kullanmak ya da imalata resim vermek değildir. Onları ezdirmeyin.
Ben Fiorino, Lineas, Bipper ve Alfa Giulietta nın bu süreçlerinde yer aldım ve C02 emisyonlarının düşürülmesinde katkım oldu.
Bütün uluslararası tasarım, test ve üretim tesislerinde bulundum ve herkesin iş yapış şekil farklılıklarını anlayabilme bilgi birikimine sahibim. Dolayısı ise CO2 emisyonunu düşerecek araç yapmak inanın yılların birikimine sahip tasarımcılarla olur. Şirketlerde eğer bu konuda manipülasyon yapıyorlarsa eminim bu tasarım alt yapısının getirdiği emekten kaçmak için yapmışlardır.
Öyle uluslararası firmalar diye de çok güvenmeyin. Herhangi bir ülkenin ya da aracın hiçbir üstünlüğü yok. Yalnızca şirketlerin tasarım + test e ayırdığı bütçe ve emek var. Alman, İngiliz, Japon hiç farketmez.
Tasarımın içinden delerek geçmek zorundasınız emin olmanız için. Yoksa yalnızca yalın üretimle, yalnızca TPM le ya da Japon üretim sistemi ile işin içinden çıkamazsınız. TPM gurusu Mr Suzuki nin bana söylediği Japonya da böyle sizin gibi iş yapış şekilleri yok dediği tasarım ve concurrent engineering metodolojilerini geliştirmeliyiz.
İleride yazmayı düşündüğüm kitapta bu konulara daha ağırlık vereceğim.
Dolayısı ile böyle bir düşünce paylaşımını yapmak istedim. Ama önemli olan İngilizlerin dediği gibi ben böyle düşünüyorum, o öyle düşünüyor, Peki sen ne düşünüyorsun? tasarım özlü şirket böyle yürür.
Ama herşeyden önemlisi en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti ni tasarlayan Atatürk ün dediği gibi fikri hür vicdanı hür mühendis ve yönetim olabilecek misiniz?
Yoksa BİZ olamıyorsanız, tasarım yoktur işin içinde adınız ne kadar büyük olursa olsun.

Ömür PEKMEZ